Tasarımcılar ile Röportajlar #2: Yaprak Hamzalar
Tasarım meraklıları, tasarımcılar ve tasarım savunucuları!

Hepiniz yeni oluşumumuz ‘Tasarımcılar ile Röportajlar’ diyalog platformumuza okuyucu veya isterseniz katılımcı olarak davetlisiniz! Sizin de bizim gibi kaliteli mekân uygulamalarına dair ortak dertleriniz varsa bu seri için en az bizim kadar heyecanlanacağınızı düşünüyoruz!
Tasarımcılar ile Röportajlar serisi, adamızda içmimarlık, mimarlık, tasarım ve benzeri mesleklerle uğraşan kişilerin hikâyelerini dinlemek ve sizlerle de paylaşmak için güzel bir fırsat sunuyor. Onların ofislerine, çalışma alanlarına gidiyoruz, bir kahve eşliğinde çalışmaları, yaşamları ve gelecekleri hakkında konuşuyoruz.
Mimar olmaya nasıl karar verdin?
Yaprak Hamzalar: Ortaokulda karar verdim. İçimden öyle gelmişti diyebilirim. Meslekle ilgili hiçbir bilgim, hiçbir fikrim bile yoktu açıkçası. Bir gün bilgisayar öğretmenimiz bizden Microsoft Word programında bir yazı yazmamızı istedi. Bu yazı da meslek seçiminiz ile ilgili olsun dedi. Bir şekilde, mimarlık ile ilgili yazmıştım onu hatırlıyorum. O gün orada içimden gelen bu hisle kararımı vermiş oldum aslında. Ortaokul bitti, lise bitti ve Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Mimarlık bölümünde eğitimime başladım. Mezun olur olmaz da hemen mimar olarak işe başladım.
Çok önemli bir nokta var aslında vurgulamak istediğim, üniversitede aldığım belirli bir birikimden sonra mimarlığı sorgulamaya karar verdiğim bir dönem oldu. Standartları sorgulamaya başladım. Örneğin Neden kapı? Kapıyı üretmenin amacı neydi? Okurken tabi ki, bunun adını bulamamıştım. O dönem de, Münevver Özgür Özersay, bana verdiği tek bir ders olmuştu, dersin adını hatırlamıyorum, tüm bu sorgulamalarımı, sorularımı dinleyerek şöyle özetlemişti, hiç unutmam, bana senin aradığın şey absurd architecture olabilir demişti. Senin oturtmaya, anlamlandırmaya çalıştığın felsefe bu olabilir demişti. 4 senelik bir eğitim sürecim oldu. Eğitimi sadece almak değil sorgulamak da önemli diye düşünüyorum. Bazı şeyleri öğreniyoruz, evet, ama bunlar nereden çıktı? Neden öğrenmek zorundayız bu kuralları? Kuralların kökünde yatan amaç neydi? Kuralları neden koydular? Gibi sorularımın cevapları peşinde bitirme projem için bu felsefeyi kullanmaya karar verdim. Örneğin, sınıflarda belirlenmiş, standart hiyerarşik bir düzen vardır. Öğretmen ve öğrenciler... Oturma şekli... Bu hiyerarşiyi sorguladım ve bir tasarım okulunun sınıflarını, oturma düzenini, standart düzenin tam tersi şekilde, bir sohbet ortamı oluşturulabilecek şekilde tasarladım. Sorguladığım konulara, yeni bir öneri getirdim aslında. Özetle, standartları sorguladım, onların sunduğu belirli avantajları göz ardı etmeden, yenilikçi bir bakış açısı ile yeni bir ortam yarattım. Örneğin, yaptığım bir amfi tiyatroda, basamakları koruyarak, başka bir kısmına rampalı çim bir alan ekledim. Belki amfide birşey izlerken çimlerde yayılmak isteyen vardır... Başka bir bölüme yumuşak bir zemin, atıyorum bir hamak bile ekleyebilirdim. Sadece basamakta oturmak zorunda değiliz. :) Bir nevi, herkese bir seçenek sundum.
Alternatif insanlara, alternatifler çözümler üretmişsin. Çok güzel.
Absurd Architecture ile ilk tanışmam...
YH: Bunlar küçük detaylar tabi. Bitirme projemde yaptığım en belirgin ve ikonik şey, binayı ters çevirmek oldu. Binaya tersten girdik. Bunun örnekleri de var, dünyada yapılmış birşey aslında. Bu projemin dayandığı felsefe absurd architecture. Beni bununla tanıştıran, isim anam da, Münevver Özgür Özersay’dır.
Çok güzel! Heyecan verici bir felsefe ve çok iyi bir iş çıkarmışsın!
YH: Projem tabi ki üzerinde daha çok çalışma istiyordu. Özellikle gerçeğe dönüşecek olsa! Çünkü çok iddialı. Ama yine de jüride tebrik almamı sağlayan bir sorgulamaydı, projeydi.
Akademide yapman gereken en güzel şeyi yaptın diye düşünüyorum. Gerçek hayatta çok fazla sorgulayamıyoruz, kabul edilmiş belirli şeyler var...
YH: Ya, bütçe varsa her şeyi sorgulayabiliriz aslında! :)
Kesinlikle, binayı bile ters çevirebiliriz. :)
YH: Gerçek hayatta yaptığımız işler çoğunlukla bütçe ve müşterinin vizyonu ile ilişkili.
Bitirme projen çok keyifli ve başarılı geçmiş. Tebrik ederim.
YH: Evet, beni tatmin eden bir projeydi. Bana aldığım eğitimin hakkını verdiğimi hissettirdi.
Üniversiteden mezun olduktan sonra ilk iş gidip ismimin telif hakkını aldım. %100 Dizayn
İlk ilk işin neredeydi? Nasıldı?
PB: İlk işim Atölye-M’deydi. Şimdiki Stüdyo 14 ve Miro Designroom diyebiliriz. Daha sonra Üçok Architects & Engineers Associates şirketinde çalıştım… Bu ikisi için hep, 'en iyi ofislerden mezun oldum' diyorum… Hala daha mesleki hayatımda, Mehmet Üçok, Münevver Ö. Özersay ve Fevzi Özersay her zaman en büyük destekçilerim.
Kısa bir süreliğine bir üniversitede ders verme şansım da oldu. Öğrencilerle çalışma fırsatım oldu. Öğrenciler arasında gerçekten bu mesleğe meraklı, gönlünü vermiş ve gelecekle ilgili hayalleri olan öğrencilerim de oldu. İlk derste 'hayaliniz nedir?' hatta ‘ofisinizin adı ne olacak?’ Diye sormuştum. Çünkü ben ofisimin, şirketimin adını üniversitede seçmiştim. Üniversiteden mezun olduktan sonra ilk iş gidip ismimin telif hakkını aldım. %100 Dizayn. O yüzden onlara da bu meslekle ilgili hayallerini sordum. Mimarlığın uygulama boyutunda aktif olduğum ve çalıştığım için verdiğim dersler gerçekçiydi. Öğrencilerimden de ge